VEDAT KAN


YİNE, YENİ, YENİDEN…

YİNE, YENİ, YENİDEN…


Yıllarca kahrını çektik. Yıllarca o bize , biz ona bakıp bakıp  durduk. Yıllarca ve hatta asırlarca onun orada olduğunu bildiğimiz halde ,  ona ulaşamamanın , onunla dost olamamanın kaybını yaşadık. Külfet oldu, zarar oldu ,  dert oldu… Kurbanlar bile verdik onun uğrunda , ne canlarımız gitti.

                Sonrasında masal döngüsü gibi bir varmış bir yokmuşlara  girip , evvel zaman içinde kalbur saman içinde misali bir ışık saçılmış ve yıllardır göremediğimiz , gördüğümüz halde imkanlarından faydalanamadığımız , gücümüzün yetmediği , aklımızın ermediği bu yere devlet kuşu konmuş. Önceleri, daha daha devletlüler ve zenginlerin uğrak yeri iken ve yine halk arasında erişilmez iken; sonralarında normal vatandaşlarımızın dahi buluşma noktası olma yolunda büyük adımların atıldığı , büyük yatırımların yapıldığı ve hatta zaman devri içerisinde büyük çalışmaların ve yarışmaların yapıldığı ve hatta hatta bırakın yurdumuzu , kavanoz dipli dünyamızın bile sayılı, işaretli, bilinen ve arzu edilen bir yeri olması özelliğine kavuşmuş olması bizleri ziyadesiyle memnun eylemiştir. Öyle ki yurdumuzda böyle bir yerimiz henüz yok. Öyle ki yurdumuzda böyle tesiler henüz faaliyete geçmedi. Ve öyle ki sırf bu tesisler , bu yatırımlar burada diye şehrimiz hava alanına yapılan sis gözü çalışması bile yurdumuzda sadece bir elin birkaç parmağı sayısındadır.

                Tellallar çağırttık onlarca, reklamlar verdik, yatırımcıları ilimize çekmek için nice bürokratlarımız birbirleriyle taviz konusunda küsleştiler. Başkent ile aramıza kan davaları girdi, nice bürokratların baş ağrısı oldu, yerleri değişti. Nice çıkmazlar, çaresizlikler içerisinde  içerisinde kimler ne fırçalar yedi unutuldu gitti hepsi.

                Şehrimize gelenleri davullarla ,  zurnalar ve halaylar ile karşıladık hani. Dünyanın ve Türkiye min neresinde olur iseniz olun hava alanından ,  şehirler arası terminalinden ve hatta tren garından yola çıktıktan 10 dakika sonrasında kayak yapılan tek yer olma özelliğini azmı sattık. Bunun pazarlamasını da böyle yaptık. Tam da derdini çektiğimiz asırlara inat , keyfine başlayacağımız zaman ortaya çıkan şu zıkkım pandemi. Hastalığın başladığı yerdeki insanlar yeni bir virüs bulaştırmanın gayreti içinde ne halt yedikleri belli değil iken, biz hala onların bize bulaştırdığı virüs ile çırpınıp duruyoruz. Taman  tedbir ama komiğine de bırakın gülelim bari. Evde eşimle – çocuklarımla aynı odada yemek yiyebiliyorum ama sokakta eşimin koluna giremiyorum, hani binek araçlarda emniyet kemeri takmayanlara yazılan ceza var ya o esnada halk otobüsü tıklım tıklım  geçiyor uygulama alanından binek aracın sürücüsü biçare boynu bükük, otobüste her kes eller havada ne kemeri misali...

                Tedbir ise eyvallah, kurallara uymak boynumuzun borcudur, kanun ne ise o , yorum bile yapmayız. Kapımızın zili çalınmış, kimdir o demişiz, kapıyı açmışız, vatandaş sorgusuz sualsiz odadan içeri girmiş kanapeye oturmuş içeri girebilirmiyim diye soruyor , bence sizin ki o hesap. Adamlar dağa gelmeden taaaa memleketlerinde iken diyecektiniz ki  “gelmeyin kardeşim !  kayak yapmak , kaymak falan yasak.” O zaman o misafirleri  ne hava alanında davullar ile zurnalar ile karşılardınız ,  ne o işletmecileri rencide ederdiniz, ne de şehrimizin adının olumsuz olarak hatırlanmasına sebebiyet verirdiniz. Bu çalışmayı aylardır değil, yıllardır yapıyorduk şimdi kalkıp “kaymak yasak” demek içinmiydi.  Sen kalk kafile olarak gel, aynı uçağı kullan, aynı otobüsler ile otele gel, aynı yemekhaneyi kullan , aynı havuzda çim ama koskocaman dağda kayamazsın “yassak hemşerim”…

                Bence de başa döndük; yine ,  yeni , yeniden.