Uz.Dr. Ayhan Yiğit


SALGIN TABYA YÜRÜYÜŞÜNÜ ENGELLEDİ

SALGIN TABYA YÜRÜYÜŞÜNÜ ENGELLEDİ


          Kasım 20 20- Erzurum 

Her yıl 9 Kasımda Tabya baskınını lanetlemek;  baskın sonrası milletin top yekun koşup askerine yardım ederek, düşmanı boğup ve zaferle sonuçlandıran;

Halk / DADAŞ kahramanlığını, gençlere göstererek anlatma fiilini; BU YİL SALĞIN NEDENİ İLE yerinde anamadık, koşamadık, toplanamadık kutlayamadık…

Lokal olarak anıldı anlatıldı… Şehitlerimize rahmet diliyorum.

Bu arada soydaşlarımız; Dağlık Karabağ da yeni bir kahramanlık destanı yazıyorlar yazdılar… Kutluyorum, Allah yardımcıları olsun…

Ne mutlu ki böyle kahramanların torunlarıyız!

Dolayısıyla, geçen yıl yazdığım –TABYALARA YÜRÜYÜŞÜN- coşkulu kalabalığı, amaç ve anlamını içeren metni aynen sunuyorum…

 TABYALARA YÜRÜYÜŞ             

Bu yürüyüş tarifi mümkün olmayan; coşkulu, heyecanlı, ender bir yürüyüştü…

İlk başlatanları ve şimdi yardımcı olup yönlendirenleri kutluyorum. 

Kahraman şehitlerimize rahmet diliyorum…

Yediden yetmiş yediye kadar: 

Dedeler, nineler, çocuklar, kucaklarda ve omuzlarda küçük yaşta çocuklar dahil, herkes yürüyordu, koşuyordu… 

Bayraklar ellerde, dualar dillerde, insan seli akıyordu Tabyalara… 

Atalarını anıyorlar, rahmet diliyorlardı; içten içe de düşmanları (o zaman ki ve şimdi ki) lanetliyorlardı… 

Bu yürüyüş kolaydı, yol düzdü, karşıda düşman yoktu, risk hiç yoktu! 

Toplanmakta zor değildi. Özünde birlik, dayanışma ve bağlılık olan halk uyarı ile, bir kıvılcım ile toplanabiliyor ve harekete geçebiliyordu. 

Bu toplanma ve yürüyüş için, camilerden cuma günü duyuru yapılmıştı... Atalarını anmak, kahramanlıklarını göz önüne getirmek, gençlere ve çocuklarına aktarmak gerekli idi ve büyük bir zevkti.

          Düşmanları ise, lanetlemek,  yermek duygu tatmini olabilirdi. Çünkü onlar haksız ve adalet siz idiler... Bu gün içinde iç ve dış düşmanlara gözdağı vermek, işin ve hareketin özü idi…

Ama görünmeyen başka duygu ve arzularda vardı. Bunlar:

Hava yapmak, TV’lerde görünmek, topluca bağırmak, nara atmak… bölge halkının bariz özelliklerindendir. Birçoğu bu özelliklerden dolayı   katılıyordu... 

Her ne olursa olsun, o faciayı ve peşine yapılan o kahramanlığı hatırlamak ve anmak, çok erdemli bir haslettir. Milletimiz / Dadaşlar, bunu yapıyorlardı… 

Ayrıca; genç ve çocuk yaştaki evlatlarımıza iyi örnek olmak, ataları, tarihi ve davranışları tanıtmak ve davranışları aşılamaktır asıl olan…

Görerek alışır, yaşayarak öğrenir, ilkesinden; gençlerimiz bunu görüyordu ve izliyordu... 

Ama bu topluluk biraz fazla duygu saldı. Kalabalık topluluklarda bu duygusallıklar tabiidir, kaçınılmazdır. Duygusallık gerçekler dışına çıkıp dalga dalga yayılabiliyordu…

“Dadaşlar Atalarına yürüdü”. 

Cümlesini alalım: bu yürüyüşle gerçekten Atalarımıza kavuşabilecek miyiz? Yoksa daha başka yürüyüşler gerekli mi? Bence gerekli… 

O günkü Tabyalara yürüyüşle, bugünkü yürüyüş çok farklı. 

Bugünkü yürüyüş serbest, tehlikesiz ve elde bayrak! 

O günkü; tehlike, savaş, ölüm! Elde silah, kılıç, balta, satır, süngü… 

O, bir askeri kahramanlığın yanında, halk kahramanlığı idi. Bu günkü anma…

Böyle bir kahramanlık böyle bir savaş, ülkemizin hiçbir bölgesinde ve cephesinde olmamış! 

Asker, Millet olmamıza rağmen, kurtuluş savaşında, yaşlılar, kadınlar aktif katılımlar sağlamışlar; askerlerinin daima yanında olmuşlar… 

Fakat 93 Harbindeki  ‘’TABYA SAVAŞI ‘’ gibi, askerle birlikte, hatta ondan önce; elde ne imkân varsa, onunla düşmana saldırmamış, boğaz boğaza dövüşmemiş… veya buna ihtiyaç duyulmamış, mecbur kalınmamış! 

Harp tarihinde böyle bir “halk – asker beraber, boğaz boğaza,” savaş ve kahramanlık notu yok.’’Bu ilk ve son oluyor’’. Bunu Erzurum’da, TABYALAR DA  dede ve nenelerimiz yapıyor… 

Bunu, Mehmetçik Vakfı Bölge Şube Başkanı E. Albay Sayın Topdağı’da söyledi. 

Tabyaları anlatırken “Erzurum’daki 93 Tabya savaşlarının bir örneği yok” dedi. 

Bu arada, başta Nene Hatun’u ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Nene Hatun demişken, ona ait bir iki kelime edeyim. 

O, HEPİMİAİN AZİZ NENESİ: ama sonradan nene oldu. Satırı alıp milletin önünde, TABYALARA koşarken ve veciz söylemler söylerken; “bebeğim anasız olur, büyür, ama vatansız olmaz.” gençti, gelindi. Ben ona “GELİN HATUN” diyorum.

 Genç ama fikri olgun ve yüce, görüşü üstün ve anlamlı… Hem de stratejik, sonuç alıcı yönlendirme!

Allah şimdiki gençlerimize ve gelinlerimize bu anlayışı, bu ruhu nasip etsin… 

Milletimiz ılımlı ve yönlendirmelere açık. İyi yönlere yönlendirmek lazım…

Yukarda başka yürüyüşler de gerekli demiştim:

Evet; ahlak yürüyüşü, kalkınma yürüyüşü, kültür yürüyüşü, medeniyet yürüyüşü çalışma yürüyüşü, adalet yürüyüşü, üretim yürüyüşü, teknoloji yürüyüşü, saygı  -- sevgi yürüyüşü, bağlarımızın kuvvetlenmesi, birbirimizin kucaklanması, gibi erdemlerin yürüyüşü…

Milli duyguları öğretmek,  geliştirmek ve pekiştirmek; başta yetkili ve yöneticilerin görevi olmakla beraber hepimizindir.

Öğrenmek, benimsemek ve azmettirmek; bir gün, birkaç saat olmamalı, sürekli olmalı: Öğrenmek zamanla orantılıdır bilmeyende yoktur... 

Okullarda, seminerler de, konferanslarda, TV, radyo, basın yayın… Vs.  

Bunlar milli ve vazgeçilmez meseleler… 

Allah; hepimize, Atalarımızın bu asil duygu ve yaşantısına erişmememizi, çocuk ve gençlerimizin bu anlayışla yetiştirmemizi nasip etsin…  

Bekir Sıtkı Beyin mısraları ile bitirelim:

‘’   Bir şimşek çakıyor,  yine bir şimşek,

 Çakıyor Erzurum tabyalarından!

  Dizilmiş Name’ler, Nineler tek tek,

   Bakıyor Erzurum tabyalarından.

Yediden yetmişe, tek vücut, tek can;

Erzurum bir sevda, Erzurum vatan!

Taptaze bir yara gibi o kan,

Akıyor Erzurum tabyalarından.

Ahmet Muhtar Paşa’m, al bizi yürüt!

Küffarın kökünü yeniden kurut!

Dün bugün misali hala kan barut,

Kokuyor Erzurum tabyaların.  

 Hoşça kalın, EVDE KALIN.