VEDAT KAN


SAHİPSİZ MEMLEKET 2

.


Aslında dikkat edildiği zaman; ilimizden göç eden insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun ekonomik durumu iyi olan, il istihdamına fayda sağlayan veya sağlama imkânı olan, vasıflı, eğitimli, belli bir maddi ve manevi değer birikimine sahip insanlardan oluştuğu görülmektedir. 

Buna nazaran, ilimize göç ederek gelen insanlarımızın istisnalar hariç büyük bir çoğunluğunun da tam tersine ekonomik durumu iyi olmayan, vasıfsız ve ilimizde işsizlik kat sayısını artıran kişilerden oluştuğu görülmektedir. Bu durum karşısında şehrimizin ekonomik ve sosyo kültürel yapısı da haliyle olumsuz olarak etkilenmektedir.

Dünya üzerinde yaşanan göç olaylarında yaşanan her değişim o alanı bütün olarak değiştirdiği gerçeği,  ne acıdır ki ilimiz için de geçerli olmuş ve hatta daha bir derinden de etkilemiştir. Yaşanan bu hareketliliğe sadece insanların yer değiştirmesi olarak baktığımız zaman çok büyük bir yanılgıya, yanlışa düşmüş oluruz. Başka yerleşim alanlarından ilimize yansıyan hareketlilik büyük bir oranda olumsuz hareketlilik olduğu içindir ki sıkıntıları ve çözümü de bayağı problemli olmaktadır.

Bulunduğu ortamdan memnun olmayıp, yaşanan her hangi bir baskı neticesinde yer değiştiren göçerimiz, yanında yaşamasıyla alakalı olan, olumlu ya da olumsuz bütün özelliklerini de getirmektedir. Bunlar konuştuğu ana dil, lehçe olduğu gibi, din, mezhep, ırk, maddi veya manevi kültür diye tabir ettiğimiz bütün değerleridir. Böylece hayatına kaldığı yerden ilimizde devam etmekte ve yanında getirmiş olduğu kültür diye tabir ettiğimiz yaşam biçimini de, yerleşmiş olduğu alandaki yerli halka kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Sonuç olarak sadece ekonomiye bağlı olmayan ama zaman içerisinde yerli halkın değişimine etki eden ve ortaya tamiri ve tarifi sıkıntılı olan bir durum çıkmaktadır. Kültür çatışması diye adlandırdığımız gizli anlaşmazlıkların, uyumsuzlukların ve bazı zamanlarda şiddete neden olan kargaşanın sebebi de budur.

Bu olay sadece uzun mesafeli ve uzun süreli insan hareketliliğinde yaşanmayıp, şehrimizin içerisinde ki mahalle ve hatta ilçeler bazında da geçerli bir problemdir. Bazı siyasi veya kamusal çalışmalar sonucunda yaşadığı yerden koparılan insanımız şehir dışına çıkmasa bile aynı kültür biçimine sahip olmalarına rağmen, gittiği yere alışması ve yanında yaşama biçimini götürmesi sıkıntı çıkarabilmektedir. Bu durum ekonomik anlamda yaşanan para yani ekonomi göçüne, bilim ve sanat anlamında beyin göçüne, siyasi yaptırım anlamında kurum göçüne, mecburiyet anlamında hizmet göçüne, bütün bunların temelinde ise kültür göçüne sebebiyet vererek çatışmaların meydana gelmesine ön ayak olmaktadır.

Bu toplumsal olayların sık sık konum değiştirmesi de ortaya başta sağlık sorunları olmak üzere eğitim, emniyet ve en önemlisi de ekonomik olarak kendisini göstererek yaşam kalitesini düşürmekte, insanımızın halk olma kavramını, güven duyma kavramını yitirmesine sebebiyet vermektedir. Standart bir olguya sahip olmayan coğrafik değişimlerin en büyük sıkıntılarından biri de vatandaşlarımızın birlik ve beraberliğini en çok etkileyen güven meselesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

İlimiz;  tarihsel süreç içerisinde el değiştirdiği bütün toplulukların ekonomik, politik ve askeri güçlerinin yanı sıra halklarının da büyük ölçüde sosyo – ekonomik ve kültürel düzeylerdeki farklılaşmalarını da bünyesinde barındırmış, her el değiştirme esnasında bu yenilikler bu birikimler günümüze kadar süregelmiştir. Bu da ilimizin bir açık hava müzesi olma konumunu, kültür deposu olma konumunu, maddi ve manevi zenginlikte ki tartışılmaz konumunu güçlendirmektedir. Zaten bağrında yetişen zıt kutuplara ait onlarca âlim ve ilim adamının, sanatkâr ve sanatçının, maneviyat ehli insanımızın bulunması da bu konumun açık delilidir.

Şimdi gelelim konumuzun temel taşına; şu ana kadar yapılan araştırmalarda da görüldüğü üzere, ilimiz 1950 li yıllardan sonra uzun bir müddet il dışına yoğun bir şekilde göç veren illerin başında gelmiştir. 80 li yıllara kadar bu yoğunluk devam etmesine karşın, ilimizde yaşanan olumlu bazı gelişmelerin sonucunda yoğunluk hafiflemeye başlamış,  gelinen noktada da yeterli olmasa da sevindirici olarak fark oranı iyicene kapanmıştır. Gönül isterdi ki bu rakam tersine dönsün, bu rakamlar ilimiz nüfusuna kayıtlı ve doğum yeri Erzurum olan insanların çoğalmasıyla neticelensin ama görünürde bu durumun mümkün olma olasılığı eksilerde bile değildir. Çünkü onlarca yıldır yaşanan programlı yenidünya düzeni değişimleri, ekonomik krizler, siyasi çalkantılar, soğuk savaşlar, terör eylemleri ve salgın hastalıkların buna zemin hazırlamasının mümkün olmadığını göstermektedir.

İlimizin jeopolitik durumu göz önünde bulundurulduğu zaman açık bir şekilde göç vermesi ve açık bir şekilde göç alması değerlendirme altına alınabilmekte iken, gizli göç alması durumunun uzun bir müddet kayıt altına alınamadığı da göz ardı edilmemelidir. Bu duruma vakıf olmamız açısından ilimizin son on-onbeş yıllık asayiş olayları ile birlikte çevresel değişimlerimizin gözlemlenmesi gerekmektedir. Bazen siyasi kararların esnek kalması, bazen de yerel yönetimlerin durumu göz ardı etmesi neticesinde bu durum her geçen gün kangren halini almaktadır.

İlimizde yaşayan yabancı uyruklu insanlarımızın, ilimize göç etmiş ve etmeye devam etmekte olan insanlarımızın, az da olsa tersine göç ile geri dönen insanımızın, tayin ile gelen insanımızın uyum çatışması da bunu göstermektedir.

Kaldı ki; hali hazır durumda hemen her alanda mevcut halkın imkânlarına dahi yetersiz kalan alt yapı ve üst yapı hizmetlerinin yanı sıra, eğitim, sağlık, asayiş ve kültürel alanlarda baş gösteren sıkıntılarımızda bu durumu açık bir şekilde göstermektedir.

Bir de halk yoğunluğunun; bilinerek veya bilinmeyerek sadece bazı alanlara kaydırılması, yoğunlaştırılması, teşvik edilmesi de bu sıkıntının gelecekteki en büyük temel taşlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki,  sayısı yüz binleri bulan öğrencilerin başta üniversite yerleşkesi içerisine ve bu yerleşkeye yakın alanlara izin verilen yerleşim alanlarına ve işletmelere yönlendirilmesi,  semt garajlarının, yetersiz hizmet alanlarından dolayı şehir dışına veya bilhassa yerleşim yerlerinden uzak alanlara kaydırılması, AVM lerin ve insan yoğunluğu yaşayan kamu kurum ve kuruluşlarının hemen aynı paralelde hizmet vermesinin yaygınlaştırılması, bu yaşanan uyum çatışmalarının etkenlerinin sadece bazı başlıkları olarak ele alınabilir. Her alanda meydana gelen fiyat denetimlerinin olmaması da başlı başına bir konu teşkil etmektedir.

Ve ilimizin; her hangi bir gerçek çalışma yapılmadığı takdirde, belki de birkaç on yıl-sonunda bir İstanbul gibi, bir Ankara gibi, bir İzmir gibi olacağı kaçınılmazdır. Değişen bu süreç içerisinde de ERZURUM ve DADAŞ kavramının ve hatta bayağı uzun zamanlardan beridir halkımız arasında yediden yetmişine, âliminden delisine, iş adamından esnafına, erkeğinden kadınına ve hepimizin dilinde asılı kalan “sahapsız memleket” in de kalmayacağı aşikârdır.