Songül uyumaz
3.04.2021 16:27:53
Ben erzurum doğumlu memleketinin her bir sokağını caddesini karış karış özleyen doğunun kızı egenin gelini olarak mecburi yer değiştiren asla ve asla ne doğduğu yeri unutan nede doyduğu yeri unutan bu yazılanlarıda okurken gözleri dolan memleket sevdalısı bir insanım kalemine sağlık dadaşım sen yaz yazki insanlar anlasın erzurumun değerini nimetini


VEDAT KAN


SAHİPSİZ MEMLEKET 1

.


Sıra dağ serisi olanca heybetiyle dört bir yandan sarmıştı, kalenin surları misali. Ana kucağı gibi narin, baba ocağı gibi sımsıcak. Kar yağardı ya lapa lapa,  yorgan misali örter dururdu üzerini ve her yer bembeyaz, her yer duru,  her yer masum.

Kışları uzundu uzun olmasına ama yazlarının özlemi bahara bir yeterdi, sevda türkülerinin ağıt kokan nağmelerinde. Bazen bir ayrılık, bazen bir küskünlük,  bazen de derin kinsiz bir sitem içerirdi kar tipilerinin ayaz kokan çırpınışları.

Kuş misali bakıldığı zaman uçsuz bucaksız bir dağ sırasının arasında yüksekçe bir alana özenle yerleştirilmiş kanaviçe deseni gibi nakış nakış işlenmişti, renk renk. Oldukça yüksekçeydi başı, duman sarmış etrafını kimilerde sevdadan, kimilerde ise yüzyıllardır akıl sır erdiremediği ayak oyunlarından.

O kuş misali bakışlarda hemen anlaşılırdı çatı misali örttüğünün eteklerini, “siz merak eylemeyin ben buradayım” dercesine. En sıcak günlerde bile serinletirdi nefesi kavrulmuş yürekleri, tıpkı en soğuk günlerde ısıttığı gibi mertliğinin sabır dolu nefes alış verişlerinde.

Neler görmüştü neler, o yüzdendir dumanlıydı ya başı efkâr tüten. Özlemi hep yakar dururdu yüreğinin bir köşesini. Habib Babayı beklerdi, Abdurrahman Gazi’yi, Alvarlı Efe hazretlerini, Emrah’ı, Reyhanî’yi, Nene Hatun’u ve daha niceleri…

Mülki islamın kilidi olana dek nice eller değiştirdi, nice ellere ve nice illere sultanlık yaptı, yaptı da bir gönül kıramadı, kırmadı. Sabır ile vakar ile huşu ile bekledi durdu. Anadolu’ya çatı oldu, İpek yoluna yön oldu, tarih içinde yer oldu, devletlere kale ve insanlara yurt oldu ama hep bekledi durdu. Onun yerine kimi zaman Sümmani konuştu, kimi zaman ise Pir Ali baba.

 

Erzurum gibiydi sevdamız;

Bazen tipi,

Bazen boran,

Bazen kar…

Tozu dumana katardı

Dumanlı bakışların;

Bazen Palandöken,

Bazen huma kuşu,

Bazen bar…

Dile kolay, ortalama 7000 yıl. Bu kadar yıl boyunca tarihin saniyeleri arasında başrol oyna ve kalk gel en sonunda mahrumiyet bölgesi ol. Sahipsiz memleket, sahipsiz yurt diye anıl. Adına sayısız eser yapılsın, üzerinde sayısız değer yetişsin. Bağrından nice âlimler, ilim adamları çıksın, koynunda sayısız sanatçı yetiştir, kanından mertlik destanları anlatılsın ve sen kalk sonunda terk edilen bir yer ol.

Aşkın adı adına denk gelsin, mertlik söylemlerinde nakarat ol, kahramanlığının tarifi olmasın ama sen kalk bu gün istenmeyen yer ilan edil.

Yar çıksın bağrından, yaren çıksın. Maneviyatın kilit taşları hamurundan pişsin, cümle âleme menzil ol ama en sonunda boynu bükük kaçılan yer ol.

Yanlış anlamadınız kaçılan yer diyorum. Çünkü saymak ile anlatamadığımız güzellikteki ilimizin kaderinde yaşanan bu garip kaçma olayı hep var olmuştur. Adına göç denilen kavram tarih boyunca musallat olduğu yerlerde bir savaş yıkımı kadar zayiat vermiş ve hala da vermeye devam etmektedir. İnsanlar bir yerden başka bir yere göç ettikleri zaman terk ettikleri yerde hatıralarını dahi bırakmaz iken, bu şehirden göç edenlerin tamamına yakını nefes aldıkları her anda bu şehrin hasretiyle yaşadıkları da işin garibi olarak hep akıllarda kalmıştır.