Sündüs GÜMÜŞ


KÜF KOKUSU

.


Ağır küf kokulu kitaplarla sarılmıştı etrafım. Ruhumu dinlendirdiğim yerdeydim. Dedemin bir ömür biriktirdiği yerdeydim. Hatırlıyorum da, çocukken daha her gün getirirdi beni buraya. Boyumu aşmış koca koca raflar büyülerdi zihnimin renkli kıvrımlarını. Okuyabiliyormuş gibi yapardım. En çok da resimli olanları severdim. Rengi olmayan çizimler hayal dünyamda renklere kavuşurdu. Aniden, “Dede!” diye seslendim. Dönüp bana baktığı esnada gözlerindeki sahici hayat yorgunluğunu görebiliyordum. Elleri buruşmuştu. Yorgun görünüyordu benim kır saçlı adamım. “Bu kitapların hepsini okudun mu?” diye bir soru yöneltiyorum. Sevecenlik dolu bakışlar peydah oluyor harelerinde. “Evet güzel kızım, hepsini okudum. Büyüdüğün zaman sende okuyacaksın.” Çocukluk anılarım sanki o anda yaşanıyor gibiydi. “Hepsini mi? İyi de nasıl okurum ki. Bunlar çok, boyumdan bile çok hemde.” dedemin hafif gülüşünü görebiliyordum, meraklı gözlerle ertafımı seyrediyordum. Kalın kaplı kitaplar, nasıl okunurdu ki? “Küçüğüm, büyüdükçe anlayacaksın. Kalabalıklar içinde kendini çokça yalnız hissedeceksin, işte o zaman senin imdadına bu kokular yetişecek. Birbirinden özel arkadaşların olacak. Kimi zaman bir kaptanla kimi zaman bir kralla... Hayatının onca karmaşasında bile kendini bu rafların arasında güvende hissedeceksin.” Şimdilerde anlıyordum kır saçlı adamın bana anlatmak, hissettirmek istediğini. Şehirler, binalar, sesler, bitmeyen angaryalar... Bu kütüphaneye geldiğim her an hepsi sadece susuyordu. Kapının eşiğini aştığım zaman gri renkli dünyam aniden gökkuşağı içip renklerini sayfalara bırakıyordu. Sahiden de güvende hissediyordum artık. Bugünkü arkadaşım da bir kraliçeydi. Hayatıma hoşgeldin kraliçe Anna.