Ölüme çağırıyordu o fısıltılı sesler. Kulak kabartıp biraz daha yaklaştım. Gel diyordu bana. Mutluluk
sonsuzlukta.
Banyodaydı sesler. Adımlarımı oraya yöneltirken aklımda cereyan eden tek şey ölüm mutluluğu,
sonsuzluğuydu. Aptal, herşeyden uzak bir gülümsemeyle kapıyı araladım. Gidip küvetin tıpasını
kapatıp suyu açtım. Buz gibi su akıp küveti doldururken soyunuyordum. Yavaş yavaş tüm
fazlalıklardan kurtuldum. Annemin beni bu dünyaya terk ettiği gibiydim. Çırılçıplak. Küvet yarıya
kadar dolmuşken içine oturdum. Buz gibi suyun vermiş olduğu titremeyle gözlerimden yaşlar gelmeye
başladı. Gözyaşlarım,, sıcacıktı. Kendimi suya alıştırmaya çalışırken deliler gibi kahkahalar atıyordum
kahkahalarım tüm zemini titreticek cinstendi. Kendimi tamamen suya bıraktım. Bir süre saçlarımı
hissettim, suyun üzerine doğru hareket eden. Dalgalanmalarını. Kafamı dışarıya çıkarttığımda, göz
yaşlarım olabildiğine artıyordu. Yüzümdeki makyaj akmaktan bedbaht bir hal almıştı. Ellerimle
saçlarımı düzelttim.. Küvetin kenarında duran makası aldım önce. Saçlarımı kesmeye başladım. Öbek
öbek gidiyordu saçlarım. Haykırarak ağlıyordum. Simsiyah saçlarım küvetteki suyun üzerinde
yüzerken onlarla oynuyordum. Gözyaşlarımın ardından gelen gülümsemem dudaklarıma peydah
olmuştu. Küvetin diğer ucundaki jilete uzandım. Keskin görüntüsü iştahımı kabartmıştı. Etrafıma
bakındım. Jileti alıp parmaklarımın uçlarını kesmeye başladım. Bir bir parmaklarım kanarken suyun
renginin kırmızıya dönüşmesini izliyordum. Jileti sağ elimle, sol bileğime geçirdim. Dalgalanan acıyla,
bağırabildiğim kadar bağırdım. Avazım çıktığı kadar... Jilet o kadar derini kesmişti ki. Tüm kolum
normalde olmasının aksine, aynı anda uyuşmuştu . Küvet katran gibi kıpkırmızı olurken dudaklarımda
o ezgi mırıldanıyordu ‘’la-la la la la la ...la la la...’’ ölüm marşımdı. Gözkapaklarımı dahi hissetmemeye
başlamıştım. Açık tutmakta zorluk çekiyordum. Direnmedim de. Bitmişti.