Nurullah Özkılıç


DOKTOR VE REÇETE MİSALİ

.


Bazı meşrepler, çeşitli cemaatler ve gönül bağlılığı olan insanlar vardır. 
Her cemaatin mutlak bir hocası, bir muallimi olabilir, olmalıdır. 
Cemaatin bağlıları hocalarını sevmelidir. Maddî ve manevî bakımdan istifade etmek için bu şarttır. İnsan sevmediği bir kaynaktan feyiz alamaz.

Cemaatlerin varlığı, birlik ve beraberlik adına faydalıdır. Ümmet-i Muhammed'in birlik ve beraberliğine hizmettir.
Cemaat derken, teşkilatlanmak, şuurlu birlik olmaktır.

Fakat, denetim itimada mani değildir.

Cemaatler de ehl-i sünnet ekseninde denetlenmeli, yanlış inanç ve itikatlar varsa teşhir edilmelidir.
Kuran ve Sünnet-i Rasulüllah,  ışığında, Allah rızasının tahsili için yapılan her iş güzel, her birliktelik makbuldür. 
Elbette rahmet, cemaat ile beraberdir.

Müslüman cemaatsiz yaşayamaz, hocasız, muallimsiz olamaz. 
Cemaatlerin önderi, Hocası, şeyhi bir muallim, bir öğretmen olarak görülmelidir.
Doğru yolu anlatan, gösteren, bir mürşit olmalıdır.
En büyük kerameti ise Sünnet-i Rasulüllah’ı yaşamak, Kuran ahlakı ile ahlaklanmasıdır.

Başka bir paye ve sıfata ihtiyaç yoktur.
Bu nedenle cemaatlerin birbirlerine karşı bakışı “Hubbu fillah, Buğdu fillah” çerçevesinde olmalıdır. Seven sevdiğini Allah için sevmeli, sevmiyorsa da Allah için sevmemelidir.

Cemaatler arasında nefse, hasetliğe asla yer verilmemeli, gıybet ve dedikodudan kesinlikle uzak durulmalıdır.
Sevgili Peygamberimiz (SAV) Efendimiz:
”Kardeşin kardeşine arkasında yaptığı dua reddolunmaz.” 
Bu, Müslüman’ın şiarı olmalıdır.
Zira, Mevlana:”Kusursuz dost arayan dost bulamaz.” der.

Evet, bu bağlamda ben de diyorum ki;
“Muhabbetle bakarsan, kaybolur her bir noksan.”  (Gönül Tezgâhı)

Burada şuna dikkat çekmek istiyorum!...

Meşrep taassubu ile her türlü aşırılık, ifrat ve tefrit hoş değildir. Aşırılılıklar insanı imandan edebilir. Allah korusun.
Zira, ilimsiz zahit, kapısız ev gibidir. 
Her an şeytanın maskarası olabilir.

İşte bu nedenle: Bir cemaate müntesip olan bir kişi, hocasının Sünnet ve Kuran çizgisinde tavsiye ettiği konulara yapışmalı ve yaşamalıdır. 
Milli ve manevi konularda, mukaddes değerlere karşı, Bayrak, vatan ve millet birliği
konularında ki heyecanına kulak vermelidir.
Şeytanın vesvesesi ile hayatını keramet aramakla, şeyhinin, hocasının makamını araştırmakla beyhude vakit geçirmemelidir. 
Boş, faydasız konularla uğraşmamalıdır.

Diyelim ki, bir hoca kitap yazmış, talebeleri okusun, diye. Burada talebeye düşen okumak, okuduğu ile amel etmektir. Netice bu kitabı yazana teşekkür babında bir fatiha okumak en büyük hediyedir.

Fakat ne yazık ki bazı kişiler, kitap okurken iki de bir: ”Hayret ifadeleri ile bu hocamın makamı acaba gökyüzünde nerededir. Böyle bir âlimin eşi, benzeri yoktur.  Böyle bir kitabı bu Hocamızdan başka hiç bir kimse yazmamıştır. 
Gibi sözlerle meşgul olmak, ihlâsa aykırıdır. 
Zira, burada nimeti görüp, İn'amı unutmak tehlikesi vardır. 
Çünkü insanlara verilen bu güzellikler, Allah (CC) tarafından verilmiştir.

Kişilere takılıp kalmamak esastır. Esas olan Sünnet-i Rasulüllah’ı yaşamak ve yaşatmaktır. Maksat budur. 
Zaten o kitapları yazan insanlar da sünnet yolunu göstermektedir.

Fakat şeytan, insanı aldatır, mensubiyet, bağlılık derecesini artırmak adına bu yollara baş vurur.

Artık, yukarıda da ifade ettiğim gibi:
”Benim, hocamın, şeyhimin makamı nerededir."
Gibi sözler hem hocasına hem de kendisine zarar verir. 
Bu meseleyle ilgili olarak vermiş olduğum iki misalle bu konuya açıklık getirmek istiyorum.

Doktor ve reçete misali:

Bir gün, bir kardeşimizin bu tür lafları karşında, dedim ki: 
Bak! Kabul edelim ki, şimdi sen hastasın, doktora gittin, doktor sana reçete yazdı, bu ilaçları iç, kullan, İnşaAllah iyileşirsin, dedi.
Sen ne yapıyorsun, geliyorsun!
Böyle bir reçeteyi hiçbir kimse yazamaz, bu reçeteyi yazan dünyada hiç bir kimse olmadı.
İlk defa böyle bir reçeteyi bu doktor yazdı, diyip duruyorsun!
Durmadan doktoru methediyorsun.

Ben de ona dedim ki, kardeşim, doktor sana diyor ki, bu reçeteyi al, ilaçlarını al, tarifeye göre kullan, yani  ilaçları iç.
Mesele bu, ilacı içmek, sonunda da ilacı verene teşekkür etmek, asıl şafi olan Allahu Teala’ya hamd etmek gerekir.

Trafik polisi misali:

Yine aynı cinsten bir başka kardeşimize de bu misali vermiştim. 
Mesela, çok yoğun bir trafik kavşağında trafik polisi yol gösteriyor. 
Bir şoför düşünün ki arabadan iniyor, rast gele park ediyor. Koşarak gidip polisin eline yapışıyor, öpmeye çalışıyor. 
Aman efendim, sizin gibi bir polis ben hiç görmedim, sizin gibi yol gösteren hiç bir kimseyi duymadım. Sizin makamınız acaba nerede, gökyüzünde hangi makamdasınız. İlk defa  bu yolları siz gösterdiniz! Dediğinde…
Polis: Bırak kardeşim beni. Çabuk, benim gösterdiğim yere git, yoksa ikimizi de mahvedeceksin. 
Hem kendini, hem de beni perişan edeceksin, der.

Bu misalde de olduğu gibi, bir insanın hocasına, cemaatin liderine aşırı derecede, İslâm'ın koyduğu ölçülerin dışına taşarak bağlılık göstermesi her ikisini de perişan eder. 
Hocasını, şeyhini, aşırı derecede ölçüsüz makamlara çıkarırsa maneviyatı bozulur. 
Böyle bir hastalığa yakalanan kimseler daha ileri seviyede imanını da kaybeder.
Çünkü nimete takılıp kalınca gerçek ve hakiki nimeti vereni  unutur. 
Kuran-ı kerim, bu hususta:
 “Başarım da yalnız Allah’ın yardımı iledir. O’na tevekkül ettim, O’na döneceğim:
”Hud Suresi 88.Ayet-i Kerime

Ayet-i Kerime’si güzelliklerin ve başarıların Allah tarafından verildiğini gösterir. Sebeplere yapışmak, cüz-i iradesini kullanmak kula, netice Allah’a aittir. Bu bağlamda kul kâsip, 
Allah, Haliktir, yaratandır.

İşte bu sebeplerden dolayı insan öğretmenini, hocasını sevmeli, netice itibariyle bir insan olduğunu da unutmamalıdır.
Allah katında sevimli bir insan olduğuna zahiri alametleriyle hüsn-ü zan etmelidir, inanmalıdır.
Bu başka...Fakat her türlü aşırılıklardan, ifrat ve tefritten kaçınmalıdır. 
Keramet arama, paye verme, makam tayin etme hastalığına düşmemelidir.

En büyük keramet Kuran ışığında sünnet-i Rasülullah’ı yaşamaktır. 
Talebenin vazifesi hocasının gösterdiği ehl-i sünnet yolunu yaşamak, ilim, âmel ve ihlâs potasında pişirip Allah rızasını tahsile çalışmaktır.

Nurullah ÖZKILIÇ
Eğitimci Şair  ve Yazar 
İlahiyatçı