VEDAT KAN


CEREMESİNİ BİZ ÇEKİYORUZ

.


Hani bir şarkı var; İnsanı yaşatan ümitler gibi, güneşi getiren saatler gibi, gerçeğe dönüşen vaatler gibi, geliver yanıma güldür yüzümü diye. Yüzümüzü güldüren birçok olayı da, anıyı da, muhabbeti de, sevgi ve saygıyı da, samimiyeti de, akrabalığı da, dostluğu ve arkadaşlığı da kısacası birlik ve beraberliği unuttuk gitti…

Kimi el oldu, kimi yel oldu, kimisi de yalan oldu savruldu gitti. Bir varmış bir yokmuş lara karıştı heveslerimiz, hayallerimiz. Eller aldı götürdü, yeller aldı götürdü, seller aldı götürdü ve hatta şeytan aldı götürdü.

Ne çok şeytanımız varmış içimizde de farkına varamamışız. Biz de zaten bahaneye bakıyormuşuz ya birlikten, dirlikten kopmak için. Hazır fırsat bu fırsat uzaklaştıkça uzaklaşalım birbirimizden. “Aman ha, kimse gelmesin. Aman ha, kimse istemesin. Aman ha, benden uzak kalsınlar da …” Ekonomi bahanemiz oldu, teknoloji bahanemiz oldu, dağlar bahanemiz oldu, gurbetti sılaydı bahanemiz oldu ve son olarak ta garibim covit19 bahanemiz oldu. Sahi şöyle doya doya birine sarılmayalı kaç zaman oldu; korkmadan, şüpheye düşmeden?

Normal şartlarda hepimiz ölümlüyüz zaten, normal şartlarda günlük hayatımızda da çok sık olarak ölümü hatırlar ve yaşarız oysaki. Adı ne olur ise olsun ölüm bize hep kardeş gibiydi, hep vardı ve var olacaktı. Ne oldu da bir virüsün musallat olmasından bahaneye bakarak ana-baba kokusuna hasret kaldık. Çocuklarımıza sarılamaz, onları uzaktan sever olduk. Son birkaç yıldır vefat edenlerimizin çoğunun cenazesine bile katılamadık veya bilerek katılmadık. Kimsesizler gibi, kimsesizler diyarına uçup gittiler. Ya bizim sonumuz nasıl olacak bileniniz var mı? Kimler gelecek cenazemize? Kimler duyunca gerçek manada bir dua gönderecek ardımız sıra? Kimler üzülüp, kimler beddua edecek acaba?

Söyleyeyim; aylarca birçok kişinin haberi bile olmayacak. Duyulduğu zamanda da yapmacık bir “ya öyle mi, vah vah” mırıldanılıp, sonrasında filmin kalanına devam et gitsin. Amaç, o idi zaten. Amaç, insanlığın bütün duygularının alınması üzerine idi. Amaç insanlığın tek elden kontrol edilerek, robotlaştırılması idi. Oldu da bitti maşallah, az kaldı.

Çoğumuz hala cebimizdeki liraların, yarınlara biriktirdiğimiz yatırımların ve hatta birilerinden uzaklaşmak için uydurduğumuz türlü bahanelerin etkisi altında ki yalancı huzuru yaşamaya devam edelim. Toprak üzerimize atılmaya başlandığı zaman, toprağı atanı ve hatta bizi o toprağa yatıranı tanıyamadığımız zaman iş işten geçmiş olacak. O misali de ne çabuk unuttuk “ne ekersen onu biçersin”. Toprak atmaktan sonrası, başlı başına bir olay.

Öncelikle şunu soralım; biz kimiz, ne yapmaya çalışıyoruz, amacımız ne? İnadına inadına savunduğumuz nedir? Sevdiklerimizin bile canını yaktığımız süreçteki haklılık payımız nedir?

Merak edeniniz var mı acaba? Hayatınız boyunca kaç kişiyi katlettiniz diye. Öldürdünüz diye. Yaraladınız diye. Sakat bıraktınız diye. Bu soruya kaç kişi gönülden inanarak cevap verebilir.

Ve “hiç” cümlesini kullanacak olan kaç kişiyiz?

Bahanesine baktığımız ve kendimizi her daim haklı çıkardığımız şu olmaz olası covıt günlerinde anladık ki,  biz her konuda ama her konuda; ne de çok profesörmüşüz, doçentmişiz, uzmanmışız, ustaymışız, sanatkârmışız, ekonomistmişiz, sanatçıymışız, bir taneymişiz de haberimiz yokmuş. Hiç kimse ama hiç kimse bir F16 yı bizden iyi kullanamaz, her hangi bir otoyu kullanamadığı gibi. En iyi şoför biziz. En iyi yüzücü, en iyi öğretmen, en iyi doktor, en iyi vs vs. Eee sonuç, ortalığı bok götürüyor kardeşim.

Mademki her şeyin uzmanı kendimiz idik, bu kadar yatırıma ne gerek vardı? Bu kadar insan yetiştirmeye, bu kadar bütçe sarf etmeye ne gerek vardı? Ne duruyorsunuz, madem ki her şeyi biz biliyorduk ya e neden aylardır ve hatta birkaç yıldır insanlarımız küçücük, gözle göremediğimiz ve tam manasıyla da çözemediğimiz ve yine bizim çokbilmişliğimiz yüzünden durmadan mutasyona uğrayan şu garibim covite yardımcı olun da geldiği gibi defolup gitsin.

Ömrü hayatın boyunca hiç ama hiçbir işe yaramamışsın, dünya üzerinde bir yükten öteye gidememişsin ve kalkmışsın binlerce insanın gecesini gündüzüne katarak, özverili bir şekilde birçok şeyden feda ederek bulmaya ve geliştirmeye çalıştığı ilaç için anında fetva veriyor, anında rapor çıkarıyorsun.

Bir profesör yetiştirmek, bir doçent yetiştirmek, dalında uzman olan bir insanı yetiştirmek nedir bilir misiniz? Saksıda çiçek sulamaya benzemez “gerçi çoğumuz onu da bilmiyor ya neyse”.

Aşı olup olmamak elbette ki sizin elinizde ama toplum kurallarına uymak, toplum sağlığı amacına uygun hareket etmek asla ve asla birilerinin güdümüne bırakılamaz. Bu bir cinayetten öte bir şey değildir.

Dünya tarihi bu tür olayları hafızamızın alamayacağı kadar çok yaşadı. Vebada, kolerada, sıtmada, veremde, aıdste vs vs. O günün çokbilmiş çığırtkanları bugün de var. Ve cinayetlerine devam ediyorlar. Sabahtan akşama kadar ve hatta ömrü hayatımız boyunca kullandığımız tonlarca ilacın hiçbir yan etkisi ve sıkıntısı yok, aşının var öyle mi?

Samimi isen, aklın başında ise, güdümlü ve art niyetli değil isen, şartlandırılmış ve cahil değil isen araştır kardeşim. Dinin sana ne emrediyor. ALLAH AŞKINA…

Komşunun ekmek teknesinin kapanmasını istemiyor isen. Binlerce insanın aşsız-işsiz kalmasını istemiyor isen. Binlerce insanın emeğinin boşa gitmesini istemiyor isen aşını ol, olmak istemiyor musun? O zaman evinden dışarı çıkma kardeşim. Sıkıntı yok. Ne virüs bulaştır ne de taşıyıcı ol. Yok, ben aşı olmam dışarı da çıkarım dersen o zaman sana denilecek bir sözümüz olur. Sizin ki durmadan alttan gaz çıkarıp, toplum içinde size ne kıç benim değil mi ? diye efelenmeye benzer. Elbette kıç senin ama ceremesini biz çekiyoruz kardeşim.