VEDAT KAN


BU ŞEHRİN GERİ KALDIĞINA HİÇ İNANMADIM

.


 

                Hiçbir zaman inanmadım. Bu şehrin;  makus talih denilen bir olumsuzluğunun olduğuna. Yolunda gitmeyen işlerinin olduğuna, tamamlanamayan çalışmalarının olduğuna, birilerinin beceriksizliğin den kaynaklanan aksamalarının olduğuna, geri kalmışlığına, sahipsiz memleket olduğuna… Hiç ama hiç inanmadım.

                Her zaman dedim, yine diyorum. Bu şehir dünya üzerinde ender bulunan ve çok farklı değerlere sahip beş on şehirden birisidir.  İstanbul gibi, Paris gibi, Bağdat gibi. Dikkatinizi çekerim,  adını zikrettiğimiz bu şehir,  tarih sahnesinde var olmaya başladığı günlerde  dünya üzerinde şu an olan çoğu devlet henüz yok idi. Çoğu şehir henüz yok idi. Anadolu’muz da ise çevremizdeki bütün iller daha yüz yıl öncesine kadar ya kasabamızdı, ya da köyümüz... Sonrasında ise değişen dünyanın yeni düzenlemelerine göre yurdumuzda da  son yüzyıl içerisinde  menfaat oyunları öyle bir hal aldı ki  adım başı bir il , adım başına bir kasaba , adım başı bir ilçe oluştu. Her oluşumun başlı başına bir maliyeti , bir külfeti ve sıkıntıları baş gösterdi. Şehirler gelişti, ilçeler gelişti, kasabalar gelişti. Birkaç il siyasi idarelerce her zaman torpilli oldu, kimileri iklimleri ve coğrafyalarından dolayı , kimileri ise ekonomilerinden dolayı. Ama bazı iller de vardır ki siyasi kulislerinin güçlü olmasından dolayı almış başını gitmiştir. İşte bu noktada bu şehir kaybetmiş , işte bu noktada istediği siyasi atılımı hiçbir zaman yapamamıştır. Geçmiş zaman içerisinde bu ve buna benzer birçok örneğimiz mevcuttur. Mesela binlerce yıllık tarihe sahip bir ilimizin Devlet Hava Meydanları İşletmesi tarafından işletilen  uluslararası sivil havayolu terminalinin şehre kazandırılması tarihi ne demek istediğimi açıkça ifade etmektedir diye düşünüyorum. Veya bu şehirden çok komik sebeplerden dolayı başka illere kaydırılan yatırımların, gönderilen kamu kurum veya kuruluşlarının makus talih ile bir alakasının olmadığı gibi.

                Yine diyorum; hiç bir zaman inanmadım. Bu şehir geri kalmıştır, bu şehir ilerleyememiştir laflarına. Bu şehirde yatırım olmaz lafı sadece menfaat çatışmasının bir ayağıdır. Bu şehirde spor olmaz lafı sadece menfaat çatışmasının bir ayağıdır. Bu şehirde ilim olmaz lafı sadece menfaat çatışmasının bir ayağıdır. Bu şehrin kültürü, bu şehrin ilmi, bu şehrin değerleri çoğu ilde yok bunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu şehrin tabiatı, coğrafyası çoğu yerde yok bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Ve bu şehrin kulis çalışması yapan bir lobisi de yok bunu da çok iyi biliyoruz. Bu yüzden hep birkaç adım geriden gelerek çağı yakalamaya, teknolojiyi yakalamaya, ekonomide ayakta kalmaya çalışıyoruz hepsi bu.

                Şimdi gelelim asıl derdimize; ilimizde faaliyet gösteren ve ilimizin istihdam hususunda gerçekten elini taşın altına koymuş bir firmamızın, fabrika binasında meydana gelen zemin kaymasından dolayı faaliyetlerinin durdurulduğu ve bünyesinde çalışmakta olan yüzlerce elemanın izne ayrıldığı ve en kısa zamanda aksaklığın giderilerek yeniden kaldığı yerden faaliyetine devam edeceği falan filan… Zamanın birinde  yazmıştım sanayicilik hastalıktır diye. Sanayici olmak , üretici olmak ve üretmenin zevkine varmak delilik ister diye. Her şeyinden ve hatta ailenden bile ödün verip sanayici olacak isen , üretici olacak isen o zaman deli olman lazım gelir diye. Geceni  gündüzüne katacan, hammadde derdine düşecen, sattım alamadım derdine düşecen, yaptım satamadım derdine düşecen, işçi derdine düşecen, kalifiye eleman derdine düşecen,  makine başında arıza derdine düşecen,  maaşlar için , ödemeler için günler öncesinden iştahıdan yemeden içmeden kesilecen, bunlar yetmez sigortası var, vergisi var, pulu, harcı, haracı var. Yemesi var yedirmesi var. Ve bir de kalkıp bakacan ki çocuklar büyümüş seni beğenmez olmuş. Gel de deli olma.  Ah be kardeşim. Ah be cancağızım bu şehrin kalkınması için bulmuşsun bir deli yaşananlara bak. Arıza her zaman olur, aksaklık her zaman olur, yolunda gitmeyen iş sarmalı her zaman olur ve peş peşe gelir eyvallah. Tamiri de mümkündür. Aksaklıklar giderilir telafisi de mümkündür. Ama bu 2.OSB nin ne geri dönmesi ne de telafisi mümkün değildir artık. O alanda bu çalışmalar yapılacak ve çok daha fazla masraflı ve çok daha dikkatli ve sağlam olarak yapılacak. Çünkü zamanında dedik biz,  orada Organize Sanayi Bölgesi olmaz diye.  Ama o zamanlar kimselere dinletemedik. Birileri biraz daha fazla mesai ve yol harcırahı alacak diye,  daha çok Ankara –Erzurum arasında gezecek diye az önce bahsetmeye çalıştığım kulislerin , menfaat çatışmalarının ürünüdür 2.OSB.

Madem ki bu aşamalara kadar gelindi; o zaman, şehrin en  sıkıntılı yerine gidip devasa binalar kurup, milyonlarca lira yatırım yapacak isen  eğer, o yerlerde müteşebbis teşekkül olarak sanayicinin ve üreticinin  hizmetine gidecek isen eğer ve bu yerlerde yüzlerce insanımıza iş ve aş verecek isen eğer daha çok masraf ve daha çok emek harcamak gerek. Harcı borcunu da kurtarır mı bilmem. Bu zamanda deli bulmak kolay mı? Bir tane vatandaşı iş sahibi olacak diye gece gündüz koşturarak çalışan Valiye, şehri hak ettiği mertebeye getireceğim diye her türlü eleştiriyi sineye çeken belediye başkanlarına yazık.

İşte bu şehir bu yüzden kaybediyor ve ben yine diyorum hiçbir zaman inanmadım kimsesiz , sahipsiz diye.