VEDAT KAN


BAŞKA BİR BAHANE BULMAN LAZIM  

.


 

Bu durum hep var mıydı diye sormak istedim, ayna karşısında. Biz mi farkına varamamıştık olup bitenin, yoksa gerçekten kör mü olmuştuk kendi menfaatlerimiz karşısında. Bana değmeyen yılan bin yaşasın felsefesi kanımıza işledi belli ki, yoksa koskocaman şehirde olup bitenleri anlamamak için ve bilhassa algılayamamak için gerçekten de kör ve sağır olmak gerekirdi değil mi?

Hep yazıldı, çizildi. Hep ballandırılarak anlatıldı. Bazen kapalı kapılar ardında, bazen de çamur at izi kalır kastıyla. Bu çamurlar hiçbir zaman tutmadı,yapışmadı ama izi ile çoğunun canını yaktı ve ne hikmetse hala akıllanmadık, akıllanamadık, belki de akıllanmaya da niyetimiz yok.

Çok çabuk adam harcadık. Araştırmadan, anlamadan-dinlemeden. Çok çabuk idam sehpalarını kurduk meydanlara, daha önceden hazırlayıp cebimizde sakladığımız yağlı ilmeği çıkarırken dahi sırtımızı döndük gerçek olanlara.  

Nice bürokratları, nice iş adamlarını, nice esnafı, nice devlet adamlarını, sanatçıları, bilim adamlarını, kültür insanlarını ve hatta kendi canımızı, kendi yüreğimizi bile anında kestirip attık egolarımızın tatmini yolunda.

Kendi ailemize bile anlatamadık işin gerçeğini,  arkadaş zannettiklerimize, dost bildiklerimize.

Ve her ortamda kalkıpta dile getirdik, belki de aynı nakarata aşikâr olan dilimizin ezberiydi bu. “Nedir bu memleketin hali” diye. “Ne olacak sonumuz, sahipsiz memleket “ çığırtkanlıkları altında.

Görmek istememiştik hiçbir zaman neyin ne olduğunu. Daha doğrusu hep birileri tarafından saklanmıştı gerçekler, saptırılmıştı doğru olan her şey.  Söyleneni yaptık, sürü psikolojisi altında gösterilen hedefe kilitlenerek.  Öyle ya “sahipsiz memlekettik” biz; söyleyenlerin,  yalan söyleyecek halleri yoktu ya.

İnanın ve şöyle bir ardınıza dönüp bakınız ki hiçbir ilde, hiçbir memlekette böyle zengin bir mozaik bulmanız mümkün değildir ama işin kötü tarafı bizler bunun farkına varamadık ama birileri farkında ki hiçbir zaman istemediler “bir” olmamızı, hep ikilettiler “ birimizi. Ondandır her halde bu yabancı sevdası. Ondandır bu yabancılık merakımız. Hep onların sesine kulak verirken, yanımızdakinin, karşımızdakinin sesini algılayamaz olmamız.  

Bizim için çalışana değil de, onu eleştirene hak vermemiz…

İlimizde yaşayan, Türkiye genelinde ve hatta Avrupa sınırları içerisinde olanları da sayar isek, ortalama 2,5 – 3 milyona yakın bir nüfusa sahip Erzurumlu var ve bunların hepsi işi gücü olan insanlar olsun ve içlerinde tek bir adam kalkmış, memleketim de memleketim demiş ama gel gör ki birileri çıkmış tıpkı dün olduğu gibi, bugün de bu adama bir şeyleri isnat etmeye çaba gösteriyor.

Yeri gelmiş yanında ki birkaç sayılı gönüldeşiyle el açıp banka içlerinde, işletme içlerinde, kurum içlerinde, topluluk içlerinde ve dahi şahıs bazında dilencilik yapmış, bu şehrin ve bu şehrin insanının temel taşlarından en ağırının altına elini sokarak aile saadetini, sağlığını, huzurunu,  maddi ve manevi bütün değerlerini hiçe saymış bu adama, birileri dün olduğu gibi bugün de bir şeyleri isnat etmeye çabalıyor.

O gün ki zamanlarda, kimseler bir lirasını dahi borç vermez iken, o ve arkadaşlarının mal varlığına konulan ipoteklerin evraklarının sanırım mürekkebi henüz solmamıştır. Aile efradının özel anlarına dahi iştirak edemeyecek kadar bu şehrin işleriyle meşgul birine dün olduğu gibi yine aynı birileri bugün de bir şeyleri isnat etmeye çaba gösteriyor.

Üretmek, üretici olmak bir hastalıktır. Çaresi olmayan ve her geçen gün “daha iyiye”, “daha kaliteliye” ve “daha mükemmeline” diye aşamaları olan garip bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalanan insanlara hep  “deli” gözüyle baktığım için ve bu bahse konu şahsında, bu şehrin delisi olduğunu bildiğim için ve hatta bu şehirde yaşayan birkaç iyi insandan geri kalan biri olduğunu bildiğim için,

Bu günlerde konuşulan mevzu bu olduğu için, bu şehri ve şehrin insanını ilgilendirdiği için ve bende bu şehirde yaşayan ve affına sığınarak “deli” diye tabir ettiğim adamı gerçekten iyi tanıdığım için,

Hatta ve hatta sadece birkaç tane kalan eli öpülecek bir “ağabey” olduğunu bildiğim için derim ki, bu deliyi alt etmeniz için başka bahaneler bulmanız lazım, bu konudan size ekmek çıkmaz.