VEDAT KAN


ASIL SIKINTI, İÇİMİZDEKİ ERMENİLER…

.


Havalar ısınmış, mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklığa sahip ve kadim şehrimin bütün cadde ve sokakları cıvıl cıvıl. İnsanlarım; son bir yılı hüsran ve sabır yumağına sarılı halde geçmiş olan günlerinin haftalarının ve hatta aylarının hıncını alırcasına bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak atmış kendilerini sokaklara.

Bilinçli olanlar kendilerini her hallerinden belli ediyor aslında ve o halleri ile şu mesajı veriyor etrafa; lütfen,  bu durumu tekrar aylar öncesine geri atmayalım. Lütfen,  özlemini ve acısını hep beraber çektiğimiz şu anın kıymetini bilelim. Lütfen, maske ağız ve burun için yapılmış bir malzemedir başka yerlerimize takmayalım. Sosyal mesafe kurallarına uymak sizi nezaketsiz, kaba, görgüsüz yapmaz. Aksine saygılı ve toplum bilincine sahip bir birey yapar.

Bilinçli olanlar, hemen her adımlarında son bir yılın verdiği ders mahiyetinin uygulamaya dökülen hazzını yaşarken,  yarınlarının bu salgın ve sıkıntılı günlerden uzak olması dualarını da dillerinden ve gönüllerinden de düşürmediği de yine hal ve hareketlerinden yeteri kadar belli olmaktadır.

Yani kurallara uyulduğu vakit güneşin ısısının bile vücudumuza geliş açısı değişmektedir vesselam.

Gelelim asıl bilinçsiz olanlara…

İnat ararsan; var.

Kasıt ararsan; var.

Başkaldırı, isyan ararsan; var.

Saygısızlık ararsan; var.

Terbiyesizlik, hakaret ararsan; var.

Yani var oğlu var. Ağza alınmayacak, kalemin yazamayacağı her hal var.

Ve içimizde.

Yanı başımızdalar.

Kimileri siyasi parti/ideoloji inatçısı sözüm ona muhalif. İktidar maske takın demiş ya, vay sen misin bana maske tak diyen havasında, işte buradayım ve takmıyorum delikanlısı. Sanki salgını ve yayılma alanını iktidar bilerek ve isteyerek ayarlamış gibi intikam alırcasına kinli.  O beğenmediği iktidarın salgın süresinde yaptığı ve dünya devi ülkelerinin durumları zaten aşikâr. Anlatmaya teşebbüs etmek bile gereksiz. Anlayan anlar anlamayana da çok ta tın.

İktidar kısıtlama getirmiş ya; vay sen misin bana kısıtlama getiren havasında, işte dışarı çıkıyorum dinlemiyorum havasında. Sanki salgın şartlarının ağırlığını ve yayılma hızını iktidar belirlemişçesine şartlanmış.  At gözlüğü takmış görmez başka şey.

İşin garip tarafı da,  kolluk kuvvetlerini gördükleri zaman çark etmeleri.

Sade vatandaşın yanında, sokakta dayı. Kolluk kuvvetlerinin yanında eller yana, maskeler ağza…

Kimileri kasıtlı, kışkırtıcı. Amaçları ve güdümleri belli. Vatandaşın ruh halinin sıkıntıya düşmesi için, sosyal dengenin bozulması için, olmayan şeyleri olmuş gibi göstererek veya olumlu olanları olumsuzlaştırarak halkın dengelerini zorlayan tiplerimiz.

Cahilin önde gideni bunlar. Kime hizmet ettiğinin farkında bile değil. Kendi doğrularının çarkında değirmen taşı çeviricisi gibi dönüp duran. Ama sorsan dünyada tek doğru kendisiymiş gibi kasılan.

Bir salgın bizleri nerelere getirdi. Anne babamıza, kardeşlerimize, akrabalarımıza, arkadaş ve dostlarımıza sarılmayalı ve kokularını hissetmeyeli ne kadar oldu farkında mıyız acaba. Ya aramızdan ayrılan binlerce insanımızın çektiklerinin, belki de bu cahil, kışkırtıcı ve siyasi inatçıların bulaştırdığı salgın yüzünden selamsız sabahsız aramızdan gidişlerinin farkında mıyız acaba. Bir varmış bir yokmuş gibi.

Zamanın birinde;  tıpkı bugün olduğu gibi yanı başımızda yaşayan ve bizimle komşu olan, aynı havayı soluduğumuz birileri yüzünden çektiklerimizi hatırlatmak için yaptığımız kurtuluş günlerine yeniden ulaştık. Geçmişi unutmadan, unutturmadan, yaşananları ve sırtımızdan yediğimiz darbelerin, ihanet günlerini hatırlamak için bir gün daha ekleyelim mi?

O gün bize ihanet eden, sırtımızdan vuran ve binlerce masum insanımızı katleden Ermeniler, nasıl ki bugün hiç utanmadan sıkılmadan bağırıp, yavuz hırsız misali haklı çıkmaya çalışıyor ise aynı şekilde salgın süresince de birileri tıpkı Ermeniler gibi bağırıp, çağırıp sözüm ona haklı çıkmanın hesabını yapmaktadır.

Ortada bir sıkıntı var ve bu sıkıntının sebebi de çaresi de bellidir. Hiç kimse kusura bakmasın ya bu deveyi güderiz, ya da bu diyardan sessiz sedasız kimseler olmadan bir imamın uğurlaması eşliğinde çıkar gideriz.  Deveyi gütmek için;  12 MART 1918 yılında yaptığımızın aynısını birlik ve beraberlik ruhu içerisinde, Nene Hatun ve Dadaşlık ruhu içerisinde, Mevla’ya emanet edilen Erzurum un hemşericilik ruhu içerisinde yapalım ve içimizdeki Ermenilere hep birlikte dur diyelim.

Bir daha eski günlere dönmemek için; kepenk kapatmamak için, hastane kapılarından canlarımızı yalnız tek başlarına gömülmeye göndermemek için, okullarımızda ve camilerimizde en kısa zamanda omuz omuza, düğünlerimizde ve toylarımızda olay olmadan halay olmak için bu gün biraz daha mantıklı olalım lütfen. Bu sıkıntı hepimizin ve bu gemide kötülerden çok, iyiler de çoğunlukla vardır. Kötülere geçit vermeden bu gemiyi limana yanaştırarak o kutlama coşkusunu hep birden yeniden yaşayalım.

Maksadımız insan gibi, insanca yaşamak değil mi? Unutmayalım asıl sıkıntı içimizdeki Ermeniler.