VEDAT KAN


BİR KÜLTÜR MESELESİ

.


 

                Aslında dışarıdan bakıldığı zaman çok hızlı büyüyen, çok hızlı gelişen ve hatta çok hızlı bir şekilde de değişime uğrayan bir şehrin içerisinde yaşamaktayız. Çoğu yapılan çalışmaların takibini bırakın yapmayı, farkına varamadığımız anları da hiç azımsanacak kadar değil hani. Belki de siz bile bir yerden geçtiğiniz zaman o mahalde yapılan değişiklikler için “ne zaman yapıldı” sorusunu aklınızdan geçirmişsinizdir. Eski Erzurum gerçekten özlenilecek bir şehirdi ama yenisini yaşamamak için ortada bir sebep te göremiyorum.

Her kurum kendi açısından, imkânları doğrultusunda ve amir kurumlarının direktifleri doğrultusunda çalışmalarını yaparak bu hızla devam eden sürece katkı sağlamaktadırlar. Hepsinin amacı elbette ki bu şehir ve bu şehir de yaşayan insana hizmet etmektir. Bu doğrultuda yapılan hizmetlerin büyük bir bölümü kalıcı, hizmet erbapları ise geçici unsur olarak tarihin tozlu raflarında kendilerine ayrılan yerlerine çekilmek mecburiyetindedirler. Birçok hizmet geliştirilerek, amacına uygun günün şartlarına göre güncellenerek halkımızın faydasına sunulmaktadır. Bu bağlamda atılan her adım doğru olacak veya doğrudur diye de bir kavram bulunmamaktadır. Öyle ki bazı kurumların başında bulunan şahıslar “ben yaptım oldu” veya “ben ne dersem o” düdüğünü ısrarla çalmaları sonucunda da ortaya temizlemesi bayağı sıkıntılı durumlar çıkabilmektedir.

Çok uzun zaman değil daha birkaç ay öncesinde böyle bir durum ile karşılaştığımızı ve atılan bir adım neticesinde, belirtilen amaca göre güzel sonuçlandı diye nefes aldığımız bir çalışmanın, berbat edilmek üzere olduğu duyumu ile yeniden kalem altına alma isteği geldi içimizden.

Evvel zaman içinde; bir ilçe belediye başkanımızın yaptırmaya başlamış olduğu ve binbir gece masalı anlatımlarındaki sarayları andıran çalışması,  uzadıkça uzamış tamamlanamadığı gibi, bir de el değiştiren belediye yönetimince de kabul görmeyen ve kimsesiz bir varlık misali ortada kalan binadan bahsediyorum. Hiçbir kurumun sahip çıkmadığı, çıkmak için gerekçe dahi gösteremediği bu saray yavrusu için ne kadar harcandığı ve daha ne kadar daha harcanacağı belirsiz iken, bir gazeteci arkadaşımız “gazetecilere tahsis edilsin, bizim de bir sarayımız olsun” temennisiyle fikrini beyan ettiği dönemlerde, ilimizin Kültür ve Turizm Müdürü Sayın Cemal ALMAZ beyefendinin güzel bir planlaması dâhilinde milli emlak tarafından kendilerine tahsis edildiğini öğrenmiştik.  İşte buraya kadar her şey gerçekten güzeldi ve amacına uygundu diye düşünmekte idik. Zaten Cemal müdürümün 2016 tarihinden bu yana yaptığı çalışmalara baktığımızda gerçekten de takdire şayan adımlarının olduğu, çalışmalarının bir tanesinde bile boşa kürek sallanmadığını, hizmetlerinin bu şehir ve insanına gerçekçi bir kültür adamı tarafından sağlandığı kanısını da uyandırmıştı. Ta ki aldığımız bir duyuma kadar.

Ne diyordu fısıltı gazetesi? Diyordu ki; İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tümden ve bütün personelleri ile o saray yavrusuna taşınacak, mevcut binaları da İlimiz Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan ve faaliyet alanları gerçekten güzel olan bir kuruluş olan ESMEK e bırakılacaktı. Yani şu an Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünün bulunduğu tesis, Esmek olmak üzere kullanılacaktı. İyi de kardeşim şimdi bu aşamada bu duyumlar doğru ise adama “ne alaka” demezler mi?

Kültür ve Turizm Bakanlığını temsile yetkili olan, İl Müdürlüğünün bir mahalle arasında ne işi var, mahalle halkına hizmet etmek için kurulan bir kurumun tesisinin de şehrin idare merkezinde ne işi var. Nasıl olsa amaçlarınız bir yerde aynı, kalın yerlerinizde amacınıza uygun olarak birbirinize destek verin.  Zaten amacınız bu şehrin gelişip, insanının refah bir yaşam seviyesine ulaştırılması değil mi? Neden o zaman dama taşı gibi aynı hamleyi değiştirip değiştirip oynayasınız ki.